Yaşlanmaya meydan okumaya var mısınız! “Böyle bir şey mümkün mü?” Dediğinizi duyar gibiyim ancak, genetik kodlarınıza inerek yaşlanmanızı önlemek artık mümkün… Yapılan çalışmalar sonucunda genotipe özgü beslenme modelini uygulayan bireylerde yaşlanmanın geciktiği ve cilt problemlerinin gözle görülür bir şekilde azaldığı bildirilmiştir.
Yaşlanma oldukça karmaşık biyolojik-psiko-sosyal süreç olup, türe özgüdür. Hücrenin (canlı) olgunlaşma sürecinin tamamlandıktan sonra fizyolojik yedek kapasitelerinin giderek azaldığı, yıprandığı ve fonksiyonlarının aksadığı bir süreci ifade eder.
Bu süreç multidisipliner olarak; epigenetik, nutrigenetik, farmakogenetik ve psikogenetik müdahaleler ile hücrenin yaşlanması ve buna bağlı oluşacak olan hastalıkların koruyucu, önleyici, tedavi edici yaklaşımı sağlayabilecek ve geleceğimiz olan genetik biliminin ışığındadır.
Böyle bir yaklaşım size bilim kurgu senaryosu gibi gelebilir ancak nütrigenetik temelli epigenetik yaklaşım sayesinde yüzyıllar ötesine dayanan ve bugün sahibi olduğumuz, yarın ise geleceğimize aktaracağımız DNA kodlarımızı değiştirebiliriz.
Yaşlanma deyince aklımıza ilk gelen şey fiziksel görüntümüzdeki değişikliklerdir. Cildimizin genç kalmasını (anti-aging’i) genetik profilinizi inceleyerek sağlayabilir misiniz? Kesinlikle en etkili ve kalıcı yol olmasının yanı sıra birçok cilt probleminin ortadan tamamen kaldırılmasını da bu yolla sağlayabiliriz.
İçerdiği ‘’Antiaging Profil Rapor’’u ile kişinin kolajen yapı durumu, cilt kırışıklığı, cildin mavi ekrana maruz kalması gibi çevresel faktörlerin bireyde tolere edilebilme yeteneği analiz edilir. Sonuçta tüm kimyasal duyarlılıkların ve oksidatif stresin yarattığı genetik risk faktörleri belirlenir ve nütrigenetik temelli beslenme programı ile yaşlanma karşısında durulabilir.
Yaşlanmanın aynı zamanda bir enflamasyon olduğunu düşünürsek tüm hastalıkların sebebi diyebilir miyim kesinlikle EVET! Türkiye’nin yüzde 65`i obez tanılı… Dünya Sağlık Örgütü’ne göre obezite Avrupa’da salgın boyutuna ulaşmakta ve Türkiye ise ilk sırada yer almaktadır. Bu durum halkımızın büyük bir kısmının kronik hastalıklara sahip olduğunun ve gelecekte kronik hastalıkların daha da artacağının göstergesidir.
Kronik hastalıkların görülme sıklığı tüm dünyada istikrarlı bir şekilde artmaktadır. Bireylerin yaşam kalitelerindeki azalma ve ekonomik yük bunun nedenleri arasında sayılabilir. Kronik hastalıklar bir yaşam tarzı hastalığı olmakla birlikte kişinin özellikle besin tercihleri ve beslenme alışkanlıkları bu hastalıkların oluşmasını veya genetik olarak var olan hastalıkların ortaya çıkmasını hızlandırmaktadır. Genotipinize uygun beslenmeyi tercih ederek tüm bu dertlerden kurtulmanız için tek yapmanız gereken karar vermek…
Kişiselleştirilmiş veya hassas tıp olarak karşımıza çıkan ve genomik alanında edinilen son teknolojik çalışmalar ile sağlığın korunması tedavi edilmesi ve hastalıkların önlenmesinde genotipinize uygun olarak planlanan genetik testler ile tüm fizyolojik, biyolojik ve biyokimyasal durumunuz ortaya çıkarılmaktadır.
Yüzde 0.1 BÜYÜKTÜR yüzde 99.9
DNA matematiğine göre hepimiz yüzde 99.9 oranında aynıyız ve bizi birbirimizden ayıran yalnızca yüzde 0.1’ lik gibi inanılmaz küçük bir oran ve işte bu oran tüm insanların birbirinden farklı olmasının tek açıklamasıdır. İnsan Genom Projesi genetik yapının ve çevresel faktörlerin doğrudan insan sağlığını değiştirdiğine odaklanmaktadır.
Projenin tamamlanmasının ardından yaklaşık olarak 20 bin gen üzerinde yapılan araştırmalar gösterdi ki kişinin yaşam tarzı ve özellikle genetiğine uygun besin tercihleri yapılmaması hastalık üzerinde rol oynayan enzim, besin yolları ve gen ekpresyonlarını aktifleştirerek kişinin hasta olmasına veya var olan hastalıkların erkenden ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Peki ne yapılmalı?
Kişiselleştirilmiş tıp yaklaşımından yola çıkılarak hazırlanan genetik testler hangi raporları kapsamaktadır? Genetik testlerde birçok panel bulunmaktadır. Bunları sizler için sıralayacak olursak: “Beslenme ve Diyet Paneli”, “Vitamin ve Besin Destekleri Paneli”, “Detoksifikasyon Paneli”, “Metabolik Sendrom Paneli”, “Kilo Kontrol Paneli”, “Bağırsak Sağlığı Paneli”, “Ruh Sağlığı Paneli”, “Otoimmünite Paneli” ve “Spor Paneli”… Bu panellerle tüm vücut sağlığınız incelenmekte ve sizler için yorumlanmaktadır.
Bir besinin sizde hastalığa sebep olması için illa sağlıksız bir besin olması gerekmiyor. Her besin her bireye uygun değildir. Yapılan çalışmalar ve genetik test raporları her gün yediğiniz besinin belki de size uygun bir besin olmadığını ve hücre sağlığınızı bozarak hastalık etmenlerini harekete geçirebildiğini göstermiştir. Evet yanlış duymadınız yediğiniz besin size zarar veriyor olabilir.
Genetik test raporunda çıkan sonuçlara göre bireylerin bazı besinleri tamamen hayatından çıkardığını ve hiç kullanmadığı birtakım besinleri ise diyetisyenleri tarafından sıklıkla tüketmeleri için beslenme planlarına eklenmiştir. Örneğin balıkta bulunan omega-3 yağ asitlerinin vücutta sentezlenmediği ve bu nedenle dışardan alınmasının elzem olduğunu ve başta bilişsel fonksiyonların gelişiminde olmak üzere çok faydalı bir besin bileşeni olduğu bilinmektedir.
Ancak bu önemli yağ asidinin balık gibi hayvansal bir kaynaktan karşılanması eğer sizin genotipinize uygun değilse yani hayvansal kaynaklı aldığınız omega-3 kaynağı sizin için doğru kaynak değilse zamanla hücrelerinizi yaşlandırarak organlarınızın işleyişlerinde bozukluklar meydana getirebilir ve kronik hastalıklara yakalanma riskinizi artırabilir. Bu nedenle örneğin sizin genotipinize uygun omega-3 kaynakları belki de dereotu gibi bitkisel kaynaklar olabilir.
Bu örneğin tam tersini de düşünebilirsiniz yani sizin doğru kaynağınız bitkisel olmayıp tamamen hayvansal kaynaklı bir gıda da olabilir. Yani genotipinize uygun doğru besin kaynağınızı (Nütrigenetiğinizi) bilmediğiniz sürece hepimiz hastalıklara açık haldeyiz.
Genetik profilinize göre beslenme planından eklenip çıkarılan bu besinler başta obezite, diyabet gibi metabolik hastalıkların yanında gelecekte yakalanabileceğiniz nörolojik hastalıkları bile önceden bilmenize olanak sağlamaktadır.
Testlerde incelenen önemli panellerden birisi de farmakogenetik etkilerin DNA’nızda dolayısıyla vücudunuzda yarattığı biyokimyasal süreçlerdir. Kullandığınız ilaçlar sizin için doğru ilaçlar olmayabilir. Tüketeceğiniz ilacın etken maddesi genetik testleriniz ile raporlanmak ve doğru dozda doğru ilaç ile organlarınızı yormamanız, toksiklik ve enflamasyon düzeyini azaltmanız sağlanabilir.
Genetik testlerde epigenetik özellikler incelenerek kişinin hastalık durumları, nütrigenetik özellikleri ile hücre kimyasına uygun sağlıklı beslenme programı ve farmakogenetik özellikler incelenerek doğru kişiye doğru dozda doğru ilaç sağlanmaktadır.
Son dönemlerde adından sıklıkla bahsedilen bu bütüncül-multidisipliner yaklaşım sayesinde bireylerin genlerinde saklanan fiziksel aktiviteyi belirleyen faktörler de keşfedilmiştir. Bu sayede artık bireylere en uygun sporun hangisi olduğu (dayanıklılık-esneklik-kuvvet) vb. hangi sporun kişinin anatomisine uygun olduğu, genetik testler ile net bir şekilde belirlenebilir.
Aynı zamanda ailenizde bulunan nörolojik veya otoimmün hastalıkların gelecekte sizin de karşınıza çıkmaması için genetik testler, otoimmün ve ruh sağlığı panelinde geleceğe meydan okuyarak risk derecenizin rakamsal ölçütlemesini göstermektedir.
Sonuç olarak moleküler çağın vaadi sadece hastalıkları etkin bir şekilde yönetmek değil aynı zamanda kişiye özel genetik test raporlarına göre ilerleyen yıllarda oluşabilecek hastalıklara karşı önceden haberdar olmanızı sağlamanın yanında hücre sağlığınızı koruyarak yaşlanmanızı geciktirmektedir.
Yani sevgili okuyucularım, genetik haritanızı bilerek yola çıkarsanız hem kendi DNA’nızın hem de gelecek nesillere aktarılan DNA’larınızın onarılarak aktarılması ve böylece hepimizin sağlıklı bir ömür sürmesi mümkün gibi… Siz ne dersiniz?