Genetik hastalıklarımızın önüne alışkanlıklarımızı, yaşam tarzımızı (beslenmemizi değiştirerek ve aktivite düzeyimizi artırarak geçebilir miyiz dersiniz ?
Genetik, biyolojinin organizmada kalıtım ve varyasyonunu inceleyen bilim dalıdır. Sahip olduğumuz özelliklerin kalıtsal olduğu bilgisi Gregor Mendel’in yaptığı çalışmalarla başlamış olup halen devam etmektedir. Sonraki nesillere bilgiler gen adı verilen kalıtsal bir birim ile aktarılır. Gen DNA dizisi üzerindeki veri tanımlanabilen, transkripsiyonu yapılan, düzenleyici veya fonksiyonel bölgeleri olan birimdir. Kısaca gen anlamlı DNA parçasıdır.
Genler fonksiyonel etkilerini proteinlerin üretimi ile ifade ederler (RNA-mRNA). Genetik kod ise genetik materyalde kodlanmış olan bilginin canlı hücreler tarafından proteinlere çevrilmesini sağlayan kurallar kümesidir. İnsan genom projesi ile insanın DNA haritası; yaklaşık 19.000 genin her biri için kodlanan nükleotit dizilimleri projelendirilerek çıkarılmıştır. Bunun sonucunda da sahip olduğumuz genetik yapının sağlığımızla olan ilişkisine erişim olanağı oluşmuştur. Genetik hayatımızın her alanında vardır. Gaita, mukoza v.b bedenimizde çıktı şeklinde bizim tüm genetiğimizi dökmektedir. Bu noktada ise beslenmemizin genetiğimiz üzerine büyük ölçüde etkisi bulunmaktadır.
İnsan sağlığı üzerine olan en önemli çevresel etmenlerden biri beslenmedir. Beslenme ve sağlık arasında kuvvetli bir ilişki bulunmaktadır. Araştırmalar genetik yatkınlığı olan bireylerde diyet ve (yaşam tarzı) gibi birçok alışkanlıklarımız ve çevresel etmenlerin disfonksiyonu hastalığa neden olabildiğini göstermektedir. Bireylerin yanlış beslenme alışkanlıkları obezite, kalp damar ve diyabet gibi hastalıkların meydana gelmesinde önemli bir risk faktörüdür.
Kronik hastalıklar, yaşam boyu sürdürülen yanlış günlük tercihlerin bireyin genetik yapısı ile etkileşime girmesi sonucu ortaya çıkar. Kronik hastalığa sahip kişiler için sağlık hizmetleri öncelikle ilaç kullanımı ile hastalığın sonuçlarının yönetilmesine yöneliktir. Son 10 yılda insan Genom Projesi ile kronik hastalıkların moleküler düzeyde nasıl meydana geldiği ve mekanizması daha iyi anlaşılmıştır. Gelecek yıllarda tüm geleceğimizi oluşturacak olan genetik hayatımızın her alanında koruyucu ve önleyici sağlık hizmetleri ile geleceğimiz için koruyucu (bariyer ) bir sağlık birimidir. Son yıllarda iyice gelişen genetik alan ile birlikte beslenme araştırmaları, bu mekanizmalardan elde edilen bilgilerle kronik hastalıkların önlenmesi ve yönetilmesi için daha etkili klinik müdahaleler geliştirmeye odaklanmaktadır.
Düzenlenebilir yaşam tarzı elementlerinin hastalık ve sağlık üzerine etkilerini yönetmek nütrisyonel genomik alanının ilgilendiği bir konudur. Nütrisyonel genomik; her bir bireyin genetik yapısını tanıma, hastalık ve sağlık yatkınlıklarını değerlendirme ve sağlık durumunu etkileyen değiştirilebilir yaşam tarzı etmenlerini sağlığın teşviki yönünde düzenleyerek bireyin yaşam boyu hastalanmaması için projelendirme yapar. Bu projelendirmeyi yaparken; besin ögeleri, besinlerdeki diğer biyoaktif bileşenler, toksinler ve ksenobiyotikler ile fiziksel aktivite, uyku, stres gibi çevresel etmenler ve genom arasındaki etkileşimlerden kaynaklanan diyet ve yaşam tarzı ile ilgili hastalıklar üzerine odaklanır.
Çevresel etmenlerin disfonksiyon ve hastalık oluşturma süreci basit olarak; çevresel etmenler kaynaklı genlerde değişimler meydana gelmesi, değişen genler sebebiyle kodlanan bilgilerde değişiklik, sonuç olarak işlevsellikte meydana gelen olumsuz değişim (bozulma). Örnek olarak inflamatuvar yanıt için önemli olan IL- F2, IL1, IL6 ve TNF genlerinde bulunan varyantlar insanlarda proinflamatuvar yatkınlığı arttırarak bir veya daha çok kronik hastalığın gelişme riskini arttırdığı gözlemlenmiştir. Bu örnek üzerinden gidilecek olunursa bu bilgilerin önceden bilinmesi antiinflamatuvar bir diyet yaklaşımıyla oluşabilecek problemlerin önüne geçilmesini sağlayacaktır.
Beslenme ve genetik alanının kesiştiği noktalardan yararlanılması ile bir danışanın genetik yatkınlıklarının bilinip mevcut yaşam stilinin genlerinde meydana getireceği öngörülen çevresel etmenlerin düzenlenmesi ile meydana gelebilecek olan disfonksiyon ve kronik hastalıkların önüne geçilebilir.
Dünyada her geçen gün artan kronik hastalık prevelansı göze alındığında koruyucu sağlık uygulamalarının önemi bir kere daha anlaşılmalıdır. Bu noktadan bakıldığında beslenme alanı ile genetik alanının bu kesişiminden meydana gelen füzyondan yaralanmak tüm dünyanın yararına olacaktır.