Endokrin bozucular
Sevgili okurlarım bugün sizlere günlük hayatta sıklıkla kullandığımız eşya ve malzemelerde, yiyeceklerimizde ve soluduğumuz ortamda bulunan ve genel anlamda “endokrin bozucu kimyasal” olarak tanımladığımız bazı kimyasalların taşıdığı sağlık risklerini ve bu maddelerle teması azaltacak alternatifleri yazdım. Endokrin bozucu kimyasallardan tümüyle kaçınmak mümkün değil, her yerde bulunurlar. Bizim amacımız bu kontaminasyonu en aza indirmektir.
Bisfenol A renksiz bir katı olan, suda az çözünen bir yapıya sahiptir.
Yiyecek ve içecek ambalajları, su şişeleri, tıbbi cihazlar, spor ekipmanları, termal baskı kağıtları, tıbbi ekipman, güneş gözlüğü, biberonlar ve damlatmaz bardaklar gibi günlük hayatta sıkça kullanılan eşyaların yapımında da sıkça kullanıldığı görülmektedir.
Plastik ürünler tarafından ısıtma ve asit veya bazik koşullar sonucunda yiyecek ve içeceklere salınabilir. Örneğin polikarbonat plastiklerin, paketlerde veya biberonlarda saklanan gıdaların ısıtılması ile yüksek sıcaklıklara maruz kalması bisfenol A’nın insan vücuduna geçiş oranını artırmaktadır.
Besinlerin plastik torbalarda ısıl işlem görmesi ve mikrodalgaların hayata girişi ile bisfenol A’nın oral yolla alımında da oldukça artış olmuştur.
Konserve besinlerin tümü ve aynı zamanda konserve olmayan et ve et ürünleri, tüm yaş gruplarında bisfenol A maruziyetine katkıda bulunmakta yine Bisfenol A; et ve et ürünlerinde paketleme, işleme ekipmanı veya diğer kontaminasyon biçimleriyle (örneğin; çevre, yem) temas ederek besinlere geçmektedir.
Bisfenol A atılımının hipertansiyon, kalp krizi, koroner ve periferalarteriyel hastalar gibi farklı tipteki kardiyovasküler hastalıklarla ilişkili olduğu görülmüştür.
Akut Bisfenol A maruziyetinin dişi kemirgenlerde aritmiye, kronik maruziyetinin ise ateroskleroz ve bozulmuş kan basıncına neden olduğu yönünde çalışmalar bulunmaktadır.
Farelerde yapılan deneysel çalışmalar düşük dozda bisfenol-A uygulamasının adiposit sayısını azaltırken hacimlerini arttırdığını ve bunun da obezite ile ilişkili olduğunu ortaya koymuştur.
Son olarak Bisfenol A’nın insan sağlığı üzerine etkilerine bakacak olursak;
SİNİR SİSTEMİMİZDE: Hafıza ve öğrenmede bozukluk, Dikkat eksikliği, Hiperaktivite bozukluğuna,
KARDİYOVASKÜLER SİSTEMDE: Ateroskleroz ve koroner arter hastalığı ile hipertansiyona,
ENDOKRİN SİSTEMDE; Cinsel organ anomalisi, Meme kanseri, endometriyal kanser, testis ve prostat kanseri, polikistik over sendromu, spermatogenezde bozukluk, otoimmün tiroidit, tiroit kanseri, Tip-2 diyabet, metabolik sendroma,
SON OLARAK İMMÜNOLOJİK OLARAK; Bağışıklık baskılama, otoimmün hastalıklara sebep olduğu çalışmalarla desteklenmiştir.
Günümüzde hızla artan dünya nüfusunun en önemli problemlerinden biri beslenme problemidir. Hızlı nüfus artışına rağmen günümüzde tarım topraklarının kısıtlı olması sonucunda, birim alandan en yüksek verimin alınması şarttır.
Bir pestisitin toksisitesi; işlevine, dozuna, maruziyet süresi ile maruziyet yoluna (oral, dermal, inhalasyon), bireylerin sağlık durumuna ve diğer faktörlere bağlıdır.
Pestisitler, besin zinciri yoluyla sırasıyla balıklara ve insanlar gibi daha yüksek canlıların vücuduna alınmaktadır.
Pestisitlerin mesleki (tarım işçileri), meyve, sebze, kontamine et, balık, pirinç ve süt ürünleri ve içme suyundaki kalıntılardan kaynaklanan maruziyet sonucu sağlığı bozucu etkileri hakkında ciddi endişeler dile getirilmektedir.
Greenpeace Türkiye 2019 raporunda domates, yeşil biber ve salatalığın incelendiği 90 adet besinin yüzde 15,6’sında MRL’nin aşıldığı bildirilmektedir. Ağustos ayına göre pestisit miktarlarının ekim ayında 2 kat, kasım ayında 3 kat fazla olduğu bildirilmektedir. Organik ile organik olmayan şekilde üretilen bitkilerin incelendiği bir meta-analizde, pestisit kullanımı düşük olan organik ürünlerde antioksidan bileşenlerin konsantrasyonlarının fenolik asitler (yüzde19), flavanonlar(yüzde 69), stilbenler(yüzde 28), flavonlar(yüzde 26), flavonoller(yüzde 50) ve antosiyaninlerin(yüzde 51) daha yüksek olduğu bildirilmektedir. Hazırlanan raporda mevsiminde domates, yeşil biber ve salatalık tüketiminin önemi vurgulanmaktadır.
Fitalatlar en fazla baharatlarda ve daha sonra sırasıyla et, süt ürünleri, balık-deniz ürünleri ve yağlarda daha yüksek seviyelerde bulunmaktadır.
Fitoöstrojenler, uygun dozda kullanılmayan pestisit, bitki büyüme faktörleri hormonlar (kimyasallar, organofosfat gübreler) ile etkilenmeleri sonucu, özellikle hasat zamanından önce toplanılırsa, sağlık için zararlı olabilirler.
Hormonlar vücudumuzda üretilen kimyasal maddelerdir. Etkilerini hedef organlarda reseptör denilen yapılara bağlanarak gösterirler. Hormonal denge büyüme ve gelişme, sinir sisteminin ve bağışıklık sisteminin çalışması için gereklidir. Tiroid hormonları büyüme ve beyin gelişiminde, cinsiyet hormonları cinsel gelişme ve ergenlikte önemlidir. Kilo kontrolü, kan şekerinin düzenlenmesi de hormonlar tarafından yönetilir.
Endokrin bozucu kimyasallar bu hormonların çalışmasını bozabilir. Endokrin bozucular gelişimsel, sinir sistemi ve bağışıklık sistemi ile ilgili problemlere yol açtıkları gibi üreme kapasitesinin azalması, obezite, diyabet, ergenlik bozuklukları gibi durumların ve testis, prostat ve meme kanseri gibi bazı kanserlerin görülme sıklığı ve ilerlemesinde artışa neden olurlar. Etkilerini çoğunlukla östrojene benzer ya da androjenlere karşıt etki oluşturarak gösterirler.
PEKİ BU DURUMDA BİZ NE YAPMALIYIZ?
Beslenmemiz, endokrin bozucu bileşik maruziyetini üç yolla kontrol edebilmektedir;
İlki, diyetin içeriği ve beslenme ile ilgili alışkanlıklarda yapılacak bazı değişiklikler ile vücuda alınan toplam endokrin bozucu bileşik miktarının azaltılmasıdır.
İkinci olarak, diyette yapılacak küçük değişiklikler ile vücuda alınan endokrin bozucu bileşiklerin vücutta birikmesinin önlenmesi kısmen sağlanabilmektedir.
Son olarak da vücuda alınan ve vücutta biriken endokrin bozucu bileşiklerin etki mekanizmalarının diyetteki biyoaktif besin bileşenleri aracılığıyla kontrol edilmesi ve olası hasarın önlenmesidir.